Katliam:
Organlar kişi ölmeden can çekişirken alınmaktadır. Zira solunum ve kalp durduktan sonra alınan organ işe yaramaz. Nitekim "Beyin ölümü" organ alabilmek için 1968 yılında icat edilmiş bir kriterdir.
Ölüm nedir?
Nefes alıp vermenin durması, ruhun çıkması, vücudun soğumasıdır.
Organın alınması esnasında kalp çalışıyor, ruh daha alınmamış olduğundan "Bir katliam!" diyoruz. İslâm'ın kabul ettiği ölüm; nefes alıp vermenin durması, ruhun çekilmesidir.
(Meselâ geçtiğimiz Ocak ayında organları bağışlanan şahsın yüzünü, kollarını, bacaklarını almak için Antalya'dan, iç organlarını almak için Ankara'dan iki ayrı ekip İzmir'e gitmişti. Hasta kolları, bacakları alınırken öldüğü, kalbi durduğu için Ankara'dan gelenler iç organlarını alamadan geri döndüler. Yine "Beyin ölümü gercekleşti" denilen bazı hamile kadınların makinalara bağlı olarak da olsa günlerce yaşayarak bebeklerinin sağlıklı olarak dünyaya geldiği vakalar vardır. Ruh olmasa idi, nefes alıp vermese idi, karnındaki çocuk nasıl yaşayacaktı? Hayy ve Kayyum olan Hazret-i Allah her zerreye hayat veriyor. İnsan da onun ruhu ile hayat buluyor. O ruh olmadan hayat mümkün mü? Mümkün değil!)
Binaenaleyh burada kişi can çekişirken vücudu parçalanıyor.
Organ nakli ve vasiyeti hususunda mahlûkun hükmü yoktur. Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde kesin olarak emir buyuruyor:
"Kendi kendinizi katletmeyin!" (Nisa: 29)
Halbuki organ nakli, organlar canlı iken yapılıyor. Öleceğine yakın bir zamanda vazifeli melekler canını alırken, doktorlar da organlarını alıyor. Kişi hem içten, hem de dıştan ıstırap görüyor. Bir taraftan en büyük eza ve cefâ çekiliyor, bir taraftan da bir nevi cinayet işleniyor. Bu ise haramdır.
Bu doğrudan doğruya bir katliamdır. Vasiyet etmekle de kişi kendisine en büyük tehlikeyi kastediyor. Bir insan kendisini katlederse ebedî cehennemdedir. Hem kendi eliyle kendisini katlediyor, hem de en büyük felâketi hazırlamış oluyor.
Kur'an-ı kerim'de organ nakli diye bir Âyet-i kerime yok diyorlar. Doğrusu bu çok büyük iftirâdır. Zira Allah-u Teâlâ değil katliamı, mümine eziyeti de haram kılmıştır.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyuruyorlar ki:
"Kendi kendini boğan kimse, cehennemde kendini boğa boğa kendini vuran kimse de cehennemde kendine vura vura azap eder." (Buharî. Tecrîd-i sarîh: 669)
Kişi emr-i İlâhi gelmeden kendisini öldürdüğü için Hazret-i Allah'ın takdirine karışmış oluyor. Bunun için de cehenneme giriyor. Çünkü O'nun verdiği canı ancak O alır.
Sen de organlarını vasiyet etmekle; ilâhi takdire müdahale etmiş, Hazret-i Allah'ın emanetini çiğnemiş ve kendini katletmiş oluyorsun. Böylece de azaba müstehak oluyorsun. O'nun verdiği âzâyı yine O alır. Kimin malını kime ve ne sıfatla veriyorsun?
Bir doktor dedi ki "Biz âzânın hepsini almıyoruz, bir parçasını alıyoruz."
Biz de o zaman diyoruz ki "Bir cümlenin noktasını virgülünü aldığında o cümle düzgün oluyor mu?" Bunun gibi, o âzânın öz noktasını alınca; o âzâ da, âzâ olmaktan çıkıyor.
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi profesörlerinden Dr. Saffet Solak "Hakikat ile Dalâleti Bilmemiz Lâzım" adlı kitabımızı okumuş. Bir ziyaretimizde "Kitabı nasıl buldun?" diye sorduk. "Başucu kitabım." dedi. Organ nakli hakkındaki beyanımız üzerine de şunları söyledi: "Şu gördüğünüz oğlumun geçirdiği bir kaza neticesinde kalbi durdu, dimağı da durdu ve öldü diye morga kaldırıldı. Daha sonra bir şüphe üzerine masaj yapıla yapıla Allah-u Teâlâ oğlumu yeniden hayata döndürdü. Eğer ben oğlumun organlarını bağışlamış olsaydım, kendi çocuğumun katili olurdum. İşte yanımda" dedi.
Ölmek üzere olan bir hastayı "Nasıl olsa ölecek!" diye ecelinden bir-iki gün önce öldüren kimse -doktor bile olsa- cinayet ile yargılanır değil mi?
O halde sormak lâzım: "O kadar insan ölüyor, niye onların organlarını alamıyorsunuz?", "Kalbi-solunumu duran bir kimseden niye organ alamıyorsunuz?" "İşe yaramıyor." diyeceksiniz. İşte organ alabilmek için "Beyin ölümü" diye bir şey çıkardılar, öyle olmasaydı morglar cenaze dolu, onlardan organ alırlardı.
Bile bile bu fetvâyı vermek, tavsiye etmek büyük cürettir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Kim bir mümini kasden öldürürse onun cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir." (Nisâ: 93)
Bu ilâhî beyanlar Kur'an-ı kerim'de yok mu?
Nitekim "Öldü!" diye hüküm verildiği halde tekrar Cenâb-ı Hakk'ın dilemesi ile hayatına devam eden nice insanlar var. "Beyni öldü!" diye vücudu parçalanan o insanlardan bir tanesi bile hayatına devam edebilecek durumda ise sizin durumunuz ne olacak?
Diğer bir Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Kim bir cana kıymamış, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir kimseyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir." (Mâide: 32)
Görüldüğü gibi bir kişiyi öldürmek ile milyarlarca kişiyi öldürmek arasında ilâhî mesuliyet noktasında hiçbir fark yok.
Bu katle cevaz verenlerin, bu katliama ortak olanların durumu ne olacak?
Onlar bu hâle neden düştüler? Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Onların çoğu akıllarını kullanmazlar." buyuruyor. (Ankebût: 63)
Bunların bu hakikatleri kabul etmeyeceklerini çok iyi biliyoruz. Bütün bunları açık açık yüzlerine söylüyoruz ki, ind-i İlâhî'de mesul olmayalım. Duyan da bu mesuliyetten kurtulsun!
Buna cevaz verenler iyiden iyiye bilsinler ki, büyük bir vebal altındadırlar.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Herhangi bir kişi zulmen öldürülürse, onun kanından bir hisse Adem'in ilk oğlu Kabil'e ayrılır. Çünkü o, adam öldürme çığırını ilk açandır." (Buhârî)
Her adam öldürmede bir günah payı Kabil'e ayrıldığı gibi, organ nakline ilk cevaz verenlerin her birisine bu katliamdan günah payı gelecek.
Organlarını vasiyet edenler de bu mesuliyetten kurtulamazlar.
Allah-u Teâlâ'nın hükmü yanında mahlûkun ne hükmü var? Hiç!
Âyet-i kerime'lerde:
"İyi bilin ki yaratmak da emretmek de O'na mahsustur." (A'râf: 54)
"Her şeyden haberdar olan Allah gibi, sana hiç kimse haber veremez." buyuruluyor. (Fâtır: 14)
•
Biri kendini diğeri için feda etmiş bir diyeceğim yok. Fakat bu hususta bildiğimi arzedeyim:
Zeynel Kahya adında bir arkadaşım vardı. Akyazı'da kaymakamlık da yapmıştı. Bu kardeşimizin babası vefat etti. Hafta içinde de kendisi vefat etti. Bunun hikmetini sorduğumuzda dediler ki: Bir fabrika müdürü arkadaşı varmış, böbreğini ona verdi. Ve o tek böbrek ona yetersiz olduğundan vefat etti. Böbrek verdiği fabrika müdürü ise cenazesine bile gelmedi. O ise böylece kendi kendinin katili oldu. Genç hanımını ve çocuklarını bıraktı gitti. Kaymakamlık yaptığı dönemdeki makam şoförü gelmişti. Faaliyetlerinden bahsediyordu.. Hepsi geride kaldı.
Bir doktor bu hususta şöyle mevzu bahis etti:
Babamız hastadır. Kardeşim böbreğini verecek. Mahsurlu hususlarını arzettim, vazgeçti. Zira bu tıbben de mahsurludur.
Organlar kişi ölmeden can çekişirken alınmaktadır. Zira solunum ve kalp durduktan sonra alınan organ işe yaramaz. Nitekim "Beyin ölümü" organ alabilmek için 1968 yılında icat edilmiş bir kriterdir.
Ölüm nedir?
Nefes alıp vermenin durması, ruhun çıkması, vücudun soğumasıdır.
Organın alınması esnasında kalp çalışıyor, ruh daha alınmamış olduğundan "Bir katliam!" diyoruz. İslâm'ın kabul ettiği ölüm; nefes alıp vermenin durması, ruhun çekilmesidir.
(Meselâ geçtiğimiz Ocak ayında organları bağışlanan şahsın yüzünü, kollarını, bacaklarını almak için Antalya'dan, iç organlarını almak için Ankara'dan iki ayrı ekip İzmir'e gitmişti. Hasta kolları, bacakları alınırken öldüğü, kalbi durduğu için Ankara'dan gelenler iç organlarını alamadan geri döndüler. Yine "Beyin ölümü gercekleşti" denilen bazı hamile kadınların makinalara bağlı olarak da olsa günlerce yaşayarak bebeklerinin sağlıklı olarak dünyaya geldiği vakalar vardır. Ruh olmasa idi, nefes alıp vermese idi, karnındaki çocuk nasıl yaşayacaktı? Hayy ve Kayyum olan Hazret-i Allah her zerreye hayat veriyor. İnsan da onun ruhu ile hayat buluyor. O ruh olmadan hayat mümkün mü? Mümkün değil!)
Binaenaleyh burada kişi can çekişirken vücudu parçalanıyor.
Organ nakli ve vasiyeti hususunda mahlûkun hükmü yoktur. Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde kesin olarak emir buyuruyor:
"Kendi kendinizi katletmeyin!" (Nisa: 29)
Halbuki organ nakli, organlar canlı iken yapılıyor. Öleceğine yakın bir zamanda vazifeli melekler canını alırken, doktorlar da organlarını alıyor. Kişi hem içten, hem de dıştan ıstırap görüyor. Bir taraftan en büyük eza ve cefâ çekiliyor, bir taraftan da bir nevi cinayet işleniyor. Bu ise haramdır.
Bu doğrudan doğruya bir katliamdır. Vasiyet etmekle de kişi kendisine en büyük tehlikeyi kastediyor. Bir insan kendisini katlederse ebedî cehennemdedir. Hem kendi eliyle kendisini katlediyor, hem de en büyük felâketi hazırlamış oluyor.
Kur'an-ı kerim'de organ nakli diye bir Âyet-i kerime yok diyorlar. Doğrusu bu çok büyük iftirâdır. Zira Allah-u Teâlâ değil katliamı, mümine eziyeti de haram kılmıştır.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyuruyorlar ki:
"Kendi kendini boğan kimse, cehennemde kendini boğa boğa kendini vuran kimse de cehennemde kendine vura vura azap eder." (Buharî. Tecrîd-i sarîh: 669)
Kişi emr-i İlâhi gelmeden kendisini öldürdüğü için Hazret-i Allah'ın takdirine karışmış oluyor. Bunun için de cehenneme giriyor. Çünkü O'nun verdiği canı ancak O alır.
Sen de organlarını vasiyet etmekle; ilâhi takdire müdahale etmiş, Hazret-i Allah'ın emanetini çiğnemiş ve kendini katletmiş oluyorsun. Böylece de azaba müstehak oluyorsun. O'nun verdiği âzâyı yine O alır. Kimin malını kime ve ne sıfatla veriyorsun?
Bir doktor dedi ki "Biz âzânın hepsini almıyoruz, bir parçasını alıyoruz."
Biz de o zaman diyoruz ki "Bir cümlenin noktasını virgülünü aldığında o cümle düzgün oluyor mu?" Bunun gibi, o âzânın öz noktasını alınca; o âzâ da, âzâ olmaktan çıkıyor.
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi profesörlerinden Dr. Saffet Solak "Hakikat ile Dalâleti Bilmemiz Lâzım" adlı kitabımızı okumuş. Bir ziyaretimizde "Kitabı nasıl buldun?" diye sorduk. "Başucu kitabım." dedi. Organ nakli hakkındaki beyanımız üzerine de şunları söyledi: "Şu gördüğünüz oğlumun geçirdiği bir kaza neticesinde kalbi durdu, dimağı da durdu ve öldü diye morga kaldırıldı. Daha sonra bir şüphe üzerine masaj yapıla yapıla Allah-u Teâlâ oğlumu yeniden hayata döndürdü. Eğer ben oğlumun organlarını bağışlamış olsaydım, kendi çocuğumun katili olurdum. İşte yanımda" dedi.
Ölmek üzere olan bir hastayı "Nasıl olsa ölecek!" diye ecelinden bir-iki gün önce öldüren kimse -doktor bile olsa- cinayet ile yargılanır değil mi?
O halde sormak lâzım: "O kadar insan ölüyor, niye onların organlarını alamıyorsunuz?", "Kalbi-solunumu duran bir kimseden niye organ alamıyorsunuz?" "İşe yaramıyor." diyeceksiniz. İşte organ alabilmek için "Beyin ölümü" diye bir şey çıkardılar, öyle olmasaydı morglar cenaze dolu, onlardan organ alırlardı.
Bile bile bu fetvâyı vermek, tavsiye etmek büyük cürettir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Kim bir mümini kasden öldürürse onun cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir." (Nisâ: 93)
Bu ilâhî beyanlar Kur'an-ı kerim'de yok mu?
Nitekim "Öldü!" diye hüküm verildiği halde tekrar Cenâb-ı Hakk'ın dilemesi ile hayatına devam eden nice insanlar var. "Beyni öldü!" diye vücudu parçalanan o insanlardan bir tanesi bile hayatına devam edebilecek durumda ise sizin durumunuz ne olacak?
Diğer bir Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Kim bir cana kıymamış, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir kimseyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir." (Mâide: 32)
Görüldüğü gibi bir kişiyi öldürmek ile milyarlarca kişiyi öldürmek arasında ilâhî mesuliyet noktasında hiçbir fark yok.
Bu katle cevaz verenlerin, bu katliama ortak olanların durumu ne olacak?
Onlar bu hâle neden düştüler? Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Onların çoğu akıllarını kullanmazlar." buyuruyor. (Ankebût: 63)
Bunların bu hakikatleri kabul etmeyeceklerini çok iyi biliyoruz. Bütün bunları açık açık yüzlerine söylüyoruz ki, ind-i İlâhî'de mesul olmayalım. Duyan da bu mesuliyetten kurtulsun!
Buna cevaz verenler iyiden iyiye bilsinler ki, büyük bir vebal altındadırlar.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Herhangi bir kişi zulmen öldürülürse, onun kanından bir hisse Adem'in ilk oğlu Kabil'e ayrılır. Çünkü o, adam öldürme çığırını ilk açandır." (Buhârî)
Her adam öldürmede bir günah payı Kabil'e ayrıldığı gibi, organ nakline ilk cevaz verenlerin her birisine bu katliamdan günah payı gelecek.
Organlarını vasiyet edenler de bu mesuliyetten kurtulamazlar.
Allah-u Teâlâ'nın hükmü yanında mahlûkun ne hükmü var? Hiç!
Âyet-i kerime'lerde:
"İyi bilin ki yaratmak da emretmek de O'na mahsustur." (A'râf: 54)
"Her şeyden haberdar olan Allah gibi, sana hiç kimse haber veremez." buyuruluyor. (Fâtır: 14)
•
Biri kendini diğeri için feda etmiş bir diyeceğim yok. Fakat bu hususta bildiğimi arzedeyim:
Zeynel Kahya adında bir arkadaşım vardı. Akyazı'da kaymakamlık da yapmıştı. Bu kardeşimizin babası vefat etti. Hafta içinde de kendisi vefat etti. Bunun hikmetini sorduğumuzda dediler ki: Bir fabrika müdürü arkadaşı varmış, böbreğini ona verdi. Ve o tek böbrek ona yetersiz olduğundan vefat etti. Böbrek verdiği fabrika müdürü ise cenazesine bile gelmedi. O ise böylece kendi kendinin katili oldu. Genç hanımını ve çocuklarını bıraktı gitti. Kaymakamlık yaptığı dönemdeki makam şoförü gelmişti. Faaliyetlerinden bahsediyordu.. Hepsi geride kaldı.
Bir doktor bu hususta şöyle mevzu bahis etti:
Babamız hastadır. Kardeşim böbreğini verecek. Mahsurlu hususlarını arzettim, vazgeçti. Zira bu tıbben de mahsurludur.